30 Temmuz 2010 Cuma

İÇİMİZDE BİR YER

Doğa için deprem neyse aşk da bizim için o mu acaba? Aşk denilen o şiddetli duygu ortaya çıktığında, yarattığı muhteşem arzuyla bütün dünyamızı sarsarak, bu arzuya uymayan, karşı çıkan her şeyi yıkıyor mu? Tek kişiden oluşan doğamızı iki kişilik yeni bir yapıya çevirmeye çalışırken, varlığımızı bir başka insanın ruhuyla ve bedeniyle çoğaltmak isterken başlayan büyük sarsıntı, bir kere başladıktan sonra artık, bütün engelleri ortadan kaldırmadan duymuyor mu? Eğer istediğiniz şaheser uyumu, o olağanüstü mutluluğu ve birlikteliği yaratmaya engel olanın sevdiğimiz insan olduğuna, sevdiğimizin bizi mutlu etmeye, bizimle tek bir arzu içinde erimeye razı gelmediğine inandığımızda, onu yıkıp parçalayarak arzularımıza uygun bir hale mi getirmek istiyoruz? Onu yıkamadığımızda, yıkılacak tek engel olarak kendimizi mi görüyoruz? Yıkmak için kendimize mi saldırıyoruz o zaman? Aşk, içinde zümrüdüanka kuşlarının, tuba ağaçlarının, define adalarının, baldıran zehirlerinin, baharat gemilerinin, parlak renkli mücevherlerin, sarhoş edici meyvelerin, öfkeli volkanların, altın renkli köpüklerinde tanrıların yıkandığı denizlerin bulunduğu esrarlı, bilinmezliklerle dolu, çekici ve ürkütücü bir alem. Orada olduğunu biliyoruz ama ne olduğunu bilmiyoruz. İstediğimiz ve istemediğimiz her şey var orada. Sanırım, aşkla ilgili kesin olarak söyleyebileceğimiz tek gerçek, bu sihirli alana girdikten sonra büyük bir sarsıntıdan geçeceğimiz. Bu sarsıntıdan sonra bizim için yeni bir dünya oluşacağı. Kaçınılmaz olarak bu sarsıntıda bir şeyler yıkılacak, bir kişilik bir dünyadan iki kişilik bir dünyaya geçerken, bu yeni dünyaya uyamayacak birçok alışkanlıklarımızı, bencilliklerimizi, isteklerimizi yok edecek. Böyle büyük bir altüst oluşu yaşarken yok etmediysek ve yok olmadıysak eğer, elimizde kalanlarla yepyeni, varlığından haberdar bile olmadığımız, heyecanlı olduğu kadar sakin, tedirgin ettiği kadar güven veren, korkuttuğu kadar yatıştıran mutlu bir alem yaratabileceğiz. O aleme geçenler, geçmeyenlerin bilemeyeceği duygular yaşayacak.
Aşık olduğunuzda, o büyük duygusal deprem ruhumuzu antik Yunan kentleri gibi sallamaya başlayıp sütunlarımızı, kubbelerimizi, kemerlerimizi yıkarak, o yıkıntılardan sevdiğimizi de içine alacak yeni bir kent yaratmak için geldiğinde, mutlu bir var oluşla kederli bir yıkılış aynı anda dikilir önümüze. Gücümüzü sınar. Bir aşkı taşıyacak güce ve sağlamlığa ulaşamadıysak, deprem, vaktinden önce geldiyse bizi ya da sevdiğimizi yok eder. Dağların devrildiği, ovaların yer değiştirdiği, denizlerin kabardığı bu sarsılıştan geçebildiysek eğer, birken iki olabildiysek, bir başkası ruhumuza katıldıysa ve biz bir başkasının ruhuna katılabildiysek, o zaman, sevdiğimiz için acı çekebilmek uğruna mutluluğumuzdan bile vazgeçebiliriz.
Aşkta gerçeküstü bir şeyler var. Gerçeği yok edip yeni bir gerçek yaratan şeyler. Masala benzeyen kendi gerçeğinden başka bir gerçeğe tahammül etmez aşk. O deprem başladığında gerçeklere sarılanlar, sarıldıkları gerçeklerle birlikte yok oluşa kayar, gerçekten kopmayı göze alanlar 'eldoroda'ya altın kente ulaşır. Aşk geldiğinde, ellerinizi açıp avuçlarınızdaki sıkı sıkıya tuttuğunuz gerçeklerin akıp gitmesine izin verin. O, size daha iyisini verecektir.

AHMET ALTAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder