18 Aralık 2009 Cuma

PATASANA

Babam Araras ne kadar soğuk, katı bir adamsa büyükbabam Mitannuva da bir o kadar cana yakın, sıcak ve neşeli bir insandı. Böyle zıt yaradılışta iki kişinin baba oğul olduklarını düşünmek bile tuhaf geliyor insana. Bana gelince, ben hem büyükbabama hem de babama benzerim. Duygularım büyükbabama çekmiştir, aklım babama. Bunun ne kadar korkunç bir şey olduğunu bilir misin? Yüreğimin yap dediğini, aklım yapma der. Aklımın soylu bulduğu, yüreğimce dalkavukluktur; yüreğimin doğru bulduysa aklımca suç. Bir yarım bahar rüzgarı gibi uçarı, tez canlıdır, öteki yarım kış soğuğu gibi katı, ağır kanlıdır. Bir yarım içimden gelen seslere kulak verir, öteki yanım öğrendiklerime, bildiklerime.
Ben yıllarca bedenimde aynı yöne bakıp farklı şeyler gören iki insanı taşıdım, iki insanın isteklerini aynı anda yerine getirmeye çalıştım. İşin kötüsü ne tümüyle biri, ne de öteki olabildim. İkisi arasında bocalayıp durdum. Elimden gelse babamdan hemen kurtulur, tümüyle büyükbabam gibi olurdum. Ama bunu yapamadım. Ne çare ki tanrılar, bu iki insanı aynı anda taşıyacaksın demişlerdi bana. İstesem de buna karşı duramazdım. Bu yüzden onları barıştırmaya çalıştım. Bazen başardığımı da sandım ama sonuçta hep yanıldığımı anladım.
Büyükbabam Fırat'a baktığında içimizdeki sevincin sırrını görürdü, babamsa Fırat'ta bizi düşmanlarımızdan daha üstün kılan gücü; zeytini, nohudu, buğdayı, kayısı ve üzümü görürdü. Büyükbabama "Fırat nedir?" diye sorduğunuzda, "Gündüzleri sevgilinin gözlerinde yansıyan ışıktır." derdi, "geceleriyse sevgilini çözülmüş siyah saçları." Babama sorarsanız alacağınız yanıt belliydi: "Düşmana kaptırılmaması gereken bereketli bir sudur Fırat."

AHMET ÜMİT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder